Radyo 80 | Fıstık Gibi Radyo
2022-03-25 10:53:23

Ahmet Bey'in Ceketi / Osmaniye Günlüğü

Ahmet Doğru

anoktadogru@gmail.com 25 Mart 2022, 10:53

21. 03. 2020, Osmaniye, 23.59

“Ne mutlu ki bize insan olmuşuz,

İnsan sevgisini gerçek bilmişiz,

İnsanın dalında açıp gülmüşüz,

Muhabbet insana, insan olana”

İnsan sevgisi önemli. Bunun için insanın önce kendini sevmesi gerek. Kendine sevgisi olmayan insanın başkasına sevgisi olur mu? Konu sevgi olunca yönü aşka çevirmek gerek; ilahi ve beşeri yüzüyle tanıdığımız aşka… Bizim ilahi aşk - beşeri aşk konusunu açıklamak için çok güzel bir “Mecnun” örneğimiz vardır. Derler ki “Mecnun önce Leyla, sonra Mevla demiş. Dolayısıyla ‘beşeri aşk’ı, ‘ilahi aşk’a çevirmiş. Çünkü aşkı öğrenmiş ve aşkın nihai hedefini görmüş”. Nihai hedefi görmeseydi eğer, ömür boyu beşeri aşkta kalır mıydı? Hakiki aşka ulaşan kişi eninde sonunda bunu gerçek sahibine vermez mi? Allah bilir diyerek geri dönelim konuya. Kişinin kendini sevmesi, sevgiyi öğrenmesi için elzem. Ergenlikte kendini sevmeyi öğrenen birey, daha sonra başkalarını da sevebilir. Tabii tersi bir durumda söz konusudur: Birey kendini sevmeyi abartır, bir türlü bırakamaz. Bencil (hodperest, hodbin, hodkâm, egoist) olarak kalır ömür boyu.

Epigrafa aldığım Ruhi Su türküsünün bu dörtlüğünü yirmi beş yıl evvel dinlerken insan sevgisini böyle yorumlayabilir miydim? Kendine hayranlık duyan birey olarak o gençlik çağlarında insan sevgisi, kendini sevmenin ötesine geçebilir miydi? Hamdolsun, geçebildi. Yunus’un “Yaratılanı severim / Yaradan’dan ötürü” mısralarını gönülden söyleyebiliyordum çünkü. Hatta “Para ile imanın kimde olduğu belli olmaz” atasözünün özü gereği, diğer insanların benden çok daha ileri olabileceğini de açık yüreklilikle kabullenebiliyordum. Mehmet Emin Yurdakul’un “Ben en hakîr insanı kardeş sayan bir ruhum” mısraı bütün içtenliği ile gönül sloganım olmuştu. Bütün bu söylediklerimi içeren sözü de bir dolmuş arkası yazıda okudum: “Biz yedi yaşında yağmurun altında, soğuktan titreyerek ‘Varlığım Türk varlığına armağan olsun’ derken şaka yapmıyorduk”…

Her şey nasip meselesi. Barış Manço'nun “Kul Ahmet’in Ceketi” adlı parçasının “Kul Ahmet erken kalkar, haydi ya nasip derdi” mısraındaki gibi derim: “ya nasip”! Görgü devreye girer burada çünkü. İnsanın nasibi gördükleriyle ilgilidir. İyilik gören iyilik bilir, kötülük gören kötülük… İyiliği bilmeyenden iyilik beklemek, ahmaklık olmalıdır. Dolayısıyla benim iyiliğim; görgümle, nasibimle ilgili. Karşıdakinde bu yok diye kızmak, dışlamak ne kadar doğru? Hiç unutmam; Bestami Yazgan Hocam iyi kızmıştı birine. Kızdığı kişi, benim okuduğum şiire çalıntı demiş ve Bestami Hocamı da buna göz yummakla suçlamış. Tabii şiirin nasıl yazıldığını Bestami Hocam iyi bildiği için bunu iftira kabul etmişti. Aradan epey bir zaman sonra o kişiyi kastederek “Ahmet Can, intikamımızı aldım” dedi, anlattı. Kızdığımız kişi hasta olmuş. Hocam da bir demet çiçek alarak “geçmiş olsun”a gitmiş. “Adam perişan oldu. Hasta yatağını adama dar ettim. Ne yapacağını şaşırdı. İntikam böyle de alınır” demişti. Şimdi iyilikle intikam almayı gören, bunu görgü defterine yazmış biri olarak ben, kötülükle intikam almaya kalkışanlara ne diyebilirim? Ya da “niçin kötülükle intikam alıyorsunuz, iyilikle de alabilirsiniz” desem ne kadar anlayabilirler? “İyiliğe iyilik her kişinin harcı, kötülüğe iyilik er kişinin harcı” sözünü atalarımız ne güzel söylemiş.

Sosyal medya ayrı bir alan. İnsan sevgisini, hakkı, hukuku gözeterek bir şeyler yapmaya çabalıyorum, fakat bu mecra bilmediğim ve görgümün olmadığı bir yer. Farkına varmadan küstürdüklerim, kızdırdıklarım olabilir. Art niyetim yok, hiçbirinin farkında değilim… Belki böyle bir şeyde yok. Bu benim zannım da olabilir. Kendime kızdım sonra da “kendini niye önemsiyorsun” diye. Nihayetinde nasip ve görgü burada da devriye giriyor. Kimi dostluklar nasip oluyor, görgümüz kadar devam ettirebiliyoruz. Önceleri ben de kızıyordum bazı tanıdığımı sandıklarıma. Sonra nasip dedim… “Niye kızıyorsun” dedim kendime. Kim bu sosyal mecra alanında hünerli ki? Herkes görgüsü, bilgisi kadarıyla burada. Gerçek hayatta başka, burada başka olanlar sadece bugün mü var? Mevlana niçin “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” demiş. Hem de yedi sekiz yüzyıl evvel! Yüz yüze tanış olduklarımızla yüz yüze gelince yine tanış oluruz. Sosyal medya ayrı! Burada tanışıklıklar sanal. Gerçeklerle sanallar aynı olur mu? Gerçek dostluk başka, sanal dostluk başka… Yavaş yavaş anlamaya çalışıyorum galiba. Kemale ermek de bu olmalı.

Barış Abimizin parçasının mısralarıyla bitirelim sözü:

“Sonunda herkes anladı ya nasip ya kısmeti

İbreti alem oldu Ahmet Bey'in ceketi

Meğerse tüm keramet ceketteymiş be Ahmet

Barış'a sorar isen sen bu yolda devam et"

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.