Radyo 80 | Fıstık Gibi Radyo
2021-12-27 20:55:02

Murad Ne, İrad Ne?

Ahmet Doğru

anoktadogru@gmail.com 27 Aralık 2021, 20:55

Herkes çabasını büyük görebilir; çok değerli, çok kıymetli kabul edebilir. Buna karşın hak ettiği değeri bulmadığını da söyleyebilir. Vefadan ve/veya vefasızlıktan dem vurabilir... Muradı açık etmedir bu. Öte yandan çabasını büyük gösterebilir, kıymetini abartabilir. Dahası hak ettiği değerin üstünde bir değeri de kazandırabilir. Böylece vefa beklemek yerine sefa da sürebilir. Umudu değil, umuru gözetir. Bu da ‘irad’dandır. Can alıcı soru burada devreye girer: Murad mı, irad mı?

Cevap herkesin malumu. Görmezden geldiğimiz son, gözümüzün ortasında, sözümüzün yanı başındadır oysa. Ne hikmetse hep unuturuz, hep görmezden geliriz. Seçimimiz çoğuz kez karışır. “Murad mı, irad mı?” diye ikileme düşeriz. Mesela yol bölünmüş, trafik zor akıyor. Murad “uslu uslu bekle” diyor. Araya girenlere, uyanıklık yapanlara kızıyoruz. İrad “sen de boz sırayı, bekleme boşa! Enayi sen misin?” diyor. Uyanıklık yapanlarla ben de atıldım ileri. Sonuç beklemeden geçtik kalabalığı. Murada değil, irada kulak kabarttık. Fakat içimde yüzlerce nedamet, binlerce af dileği.

Gençlik insanı aceleci kılar, sabrı camii avlusunda doksan dokuzluk tespih deviren yaşlı dede zanneder. Muradı gözetmek ehli sabrın işidir, iradı kullanmak da aceleci insanın… Kanın deli akışı durulursa dünyanın kendi etrafımızda dönmediğini fark ederiz. Dünya için bir zerre olduğumuzu gördüğümüzde iradı değil, muradı gözetmenin gerekliliğini anlarız. Koşturmaların, “ben yaptım, ben ettim”lerin neye mal olduğunun hesabını da bu kavrayışa ve bu vakte bırakırız. Gerçi muradı ya da iradı seçmenin sona etki ettiğini bilebilir miyiz? Ya da iradı kuşandığımız vakit; bunun murada uzaklaşma mı, yoksa yakınlaşma mı olduğunu kestirebilir miyiz? “Vermezse Mabud, neylesin Sultan Mahmud” demişler. Sebepleri halk eden, bizi sebeplere karşı kuşatandır. Bizim irademizin sayesi, muradımıza yetişir mi? O vakit Şeyh Galip gibi

“Tedbirini terk eyle takdir Hüda’nındır

Sen yoksun o benlikler hep vehm-i gümanındır” demek gerek belki de.

Sefere çıkan zafer talebinde ise seferin seyri değişir. Maksad manayı örter, olanı biteni görmez. Sonucu galibiyet ve mağlubiyete dayar. Murad da iradı gözetir. Bu insan olmanın sığlığıdır. Nedim gibi hayret perdesini açabilirsek eğer, diyeceğimiz şu olurdu:

"Olmakta derûnunda hevâ âteş-i sûzân

Nâyın diyebilmem ki ne hâlet var içinde" (Ney’in içinde bulunduğu durumu anlatmam çok zor, çünkü nefes [heva] onun içinde nasıl bir yakıcı hal alır, anlamam)

Murad ne, irad ne? Kim kimi karşılamaz sözde? Tarih acayip süzgeç. Neyi bırakır, neyi yutar; bilinmez. Çaba, O'na adanırsa karşılığını aramaya gerek yok. Murad O'ysa, iradın ne kıymeti var. İrad O’nun rızasını kazanma çabası ise murad bellidir! Öyleyse son sözde Pir Sultan Abdal gibi

“Pazarlık mı olur olur adil dükkânda?

Meyl-i muhabbetimde yar kaldı sende

Bu divan olmazsa ulu divanda

Dost benim sualim verir mi yar yar?” deriz, cevabını bilerek.

Muradı beklemek için iradı kullanmanın en arifçe olan tavır olduğunu o vakit anlarız belki. Anlamaz isek oltaya takılan balık gibi çırpınmağa devam ederiz son nefese kadar. Dünya bu, verdiğini alır mutlaka.

Yorumlar (1)

İzzet Irmak 2 Yıl Önce

"Muradı beklemek için iradı kullanmanın en arifçe olan tavır olduğunu o vakit anlarız belki." Ârifane bir yazı olmuş değerli hocam. Sabırla okunursautad hasıl olur inşAllah. Yüreğinize sağlık.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.